M.Ö
-412/M.Ö-323 yılları arasında Sinop şehrinde doğmuş, o zamanki dünyanın çeşitli devletlerinde yaşamış ünlü
filozof DİOJEN’e.
Bu günkü
ATİNA’da gündüz fener
yakmış sokakta “ADAM
ARIYORUM ADAM...”diye bağırmış.
Demek ki
benim aradığım (..) o zaman da yokmuş. Şayet olsa idi kocaman
filozof fener elinde(...)
aramaya çıkmazd,. diye
düşünüyorum.
Gelin
bir de bugünümüzü inceleyip anlamaya
çalışalım. Gerçi sokakta
fener elinde adam arayana
rastlamadım ama, acaba aranacak
adam mı yok? Yoksa arayacak adam mı yok?
Bahsi geçecek konulardaki
uyanık geçinen acınacak
zavallılar hariç, diğer tüm
insanları tenzih ederim
1 - Evde
yoğurt yapmak için pazardan
süt alırsınız. Eve getirir
pişirir, özene bezene sarar, yoğurt
yaparsınız. Lütfen yoğurdun bir
miktarını siz yemeden önce bir kedi veya köpeğe veriniz. Eğer
yaptığınız yoğurtta katkı
maddesi varsa, kedi veya köpek yemeyecektir. (HAZIR ALINAN (...)
VEYA (...) BU HAYVANLAR YEMEZLER.)
Eğer aldığınız
süt bir veya bir kaç günlük biriktirilmiş süt
ise, pişerken ekşiyip lor olması
gerekir. “Kedi, köpek yemiyorsa , sütünüz ekşimiyorsa, marifet
sizde değil, bir damla (ÇAMAŞIR SUYU) ndadır.
2 – Bahar geldi.
Tarlada, çitte evin ihdiyacı
olan pancarı yetiştirmek için
bir bölüm hazırlarsınız. Buraya
kadar her şey güzel.
Pazara gider
pancar fidesi alır
hazırladığınız bölüme dikersiniz. Fideler yeşermez kurur. Aynı
kişiden haftaya gider fidelerin
kuruduğunu beyan eder, bir - iki bağ fide tekrar alırsınız. İkisine de
para verirsiniz. (Bir de
beceriksizlikle suçlanırsınız.)
Eğer böyle birşey başınıza gelmişse, bu da bir kap
tuzlu suyun marifetidir. ( Kuruyan
fidelerin kökleri
pazara gelmeden önce tuzlu suya
batırılmaktadır.)
3 - Sevgilinize veya
eşinize bir gül almak
için çiçekçiye uğrarsınız. Görünümü çok güzel
olan bir gül alırsınız. Ama
kokusu yoktur. Hemencecik
parfüm denilen kimyasal
devreye girer. Bir iki
sıkımdan sonra çok güzel kokan
bir gül olur.
Verdiğiniz insan önce
gülü koklar, bakar sonra da size teşekkür eder. “ASLINDA SİZ SEVDİĞİNİZİ BİLEREK
VEYE BİLMEYEREK ZEHİRLEMİŞ OLDUNUZ.”
4 - Geçen yıl NİSAN aylarıydı. Manavın önünden geçiyordum. İki sini (geniş
tepsi) üzerine doldurulmuş en
küçüğü fındık tanesi, en büyüğü armut tanesi kadar olan kıpkırmızı
çilekler... Manava sordum
Hiç alan
olmamış galiba. “Bak şimdi” dedi, içeri gitti. Elinde kocaman bir
parfüm şişesi ile geri geldi. Parfümü çileklerin üzerine doğru
bir kaç kez sıkıverdi.
“AKŞAMA
BİR TANE KALMAZ DEDİ.”
Çilek
kokusundan o semtten geçilmez oldu.
AMA NE KOKU...?
Oradaki marifet ne çilekte, ne de çilekçide..!.
MARİFET TÜPTEN
SIKILAN PARFÜMDE...
5
- Torunumla okul malzemesi almak için ( ... ) gittim. (Defter, kalem, kitap derken...) bizimki .
Dede:
-Boya kalemi de alalım, dedi. Seç al dedim.
Orada
kalemleri kontrol etmedik. Eve gelince boya kalemlerinin kutusunu açtık.
Bir de ne görelim. Kutunun boyu 20 cm. Kalemlerin
boyları 12.5 cm . Biraz inceledikten
sonra anladım ki, bizim kalemin 7.5 cm
yerine kutunun alt kapağını koymuşlar.
Tabii ki torunum haklı olarak sordu:
DEDE...“
BU KALEM
KUTUSUNUN BOYU ÇOK
UZUN DA KALEMLERİ NEDEN
KISA YAPMIŞLAR”?
Buyurun bu
soruya siz cevap verin.
6 - ..............Üniversitesinin ..................Bölümü 100 dönümlük arazi almış. Bu arazide sırgan (ilaç,
kimya, boya. makyaj malzemesi yapımında
aranan bir ürün) yetiştireceklermiş. Bu
çalışma çok güzel. Çalışmayı yapanları şimdiden tebrik eder, başarılar diler,
saygılar sunarım. Çok sevimdim ve de
mutlu oldum.
PEKİ...Nerde
ise her köşe başında kutusu sudan ucuz satılan (Toprağı öldüren,
içme sularımızı zehirleyen, nerede ise tüm canlıların canına kast etmek için kullanılan) yabani ot ve
sırgan kurutma ilacı neden satılmaktadır?
Sırgan zararlı ot ise; bu insanlar neden
yetiştirmek için uğraşırlar?
Japonya’da bu tür kurutma ilacı kullananlara ömür
boyu hapis cezası verildiğini biliyor muydunuz?
Avrupada bu tür ilaçların kullanımı 30-40 yıl önceden yasaklandığını biliyor
muydunuz?
Kurutma ilaçlarının kullanım alanları fındık
bahçelerinin tamamı. su kaynaklarının gözleri, kısacası tüm
yaşam alanları olmamalıdır.
“Biz otu
ve samanı ithal ediyoruz” diye basbas
bağıranlar, otu va samanı nasıl yok
ettiğimizi veya yok
etmek için nasıl çabaladığımızı da
konuşmalıdırlar.
(Dedemin, 1 katırı, 4 ineği, 20 koyunu ve 4 tane de keçisi vardı.
Ot saman almazdı. Şimdi babamın 1 ineği
var. 2 ton saman, bir sürü de
yemlik alıyor....)
YETER ARTIK...
“bırakın... bırakın da tutunacak bir yerimiz kalsın. İçecek bir suyumuz olsun.” (ZARARI KENDİNİZE YAPIN DA) bizim vatanımızı, yurdumuzu zehirlemeyin
zehirletmeyin...
7 - Hepimiz
biliriz ya...,
“NASRETTİN
HOCA eve et getirmiş. Karısı, komşuları toplamış, eti
pişrip yemişler. Hoca eve gelince eti
getir yiyelim demiş. Karısı, eti kedi
yedi demiş. Hoca da o zaman kediyi getir tartalım, demiş.”
Benim gariban bir lokantacı arkadaşım var. Pazartesi
pazarı olan bir ilçede.
Arkadaşım lokantada çalışırken, kapıdan bir adam,
“Selamün aleyküm kardeş” demiş ve içeri girmiş. Arkadaşım, ”Aleyküm selam”
demiş, davet etmiş.
-Adam: “ABİ “ diye
başlamış söze.
“Hastenede hastam var, çok acele Giresun’a gitmem gerekiyor.
Elimdeki tereyağını satamadım. Şu senin buz dolabına bırakalım. Bir dahaki
hafta günü alır satarım” demiş.
Arkadaşım: -“Ben alayım, kaç kilo ?” diye sormuş.
Adam: “Beş kilo”
demiş.
Arkadaşım, adama 100 ytl vermiş, tabi ki bizim yağcı uçmuş. Arkadaşım,aldığı
yağı yıkaması için eve göndermiş. Hanımı
da yağı yıkayıp geri getirmiş.
Tabi ki,
Hocanın fıkrası gibi, yağda bir gariplik var. Alınan yağ 5 kg, evden yıkandıktan sonra geri gelen
yağ 1
kg.
(Uyanık yağcı 4 kg buz kalıbının dışına 1 kg yağ sırlayıp
dondurmuş) getirmiş benim arkadaşıma...
SONUÇ OLARAK:
Bu bahsi geçen kişilerin neresiden alalım, neresine vuralım...
SİZ
VERİN VARIN KARARI.
SAYGILARIMLA...